Yazgı
- Şehval GÖRMEZ
- 25 Şub 2023
- 3 dakikada okunur

Sen karamsarlaşırsan, dünya karamsarlaşır. Işıkları yak.
Her şeyi daha net görebileceğin yeni bir şans gibi gör tüm bunları. Yeniden doğmak ile benzeştir. Düşün ki, bugünden tam yirmi beş ya da daha fazlaca birkaç yıl geridesin.
Tekrar, doğduğun evdesin.
Senin gelmeni bekleyen birileri var.
Birileri için dünyalarını değiştirebilecekleri bir umutsun. İlk kuracağın cümleyi merak edenler, ses tonunu duymak isteyen, dört gözle ağlamanı bekleyenler var. İsmin ne olacak, sen kim olacaksın, sen neden doğacaksın hiçbiri henüz belli değil. Sağlıklı mı doğacaksın, konuşacak mısın mesela... Henüz hiçbiri belli değil. Bu belirsizliğe heyecan duyan bir yığın insan var.
Onların şimdi bugün de sana neler söyledikleri, seni ne denli takdir ettikleri ya da destekledikleri mühim değil. Bugün mühim olan, senin doğacağın vakitte onların içine doğan umuttu. Her ne yaşıyor olurlarsa olsunlar, varolman için duydukları muazzam tutkuydu. Sen en başta, yani kendi başlangıcında, tamamen bir umut duygusuydun. Ve seni bu dünyaya getirebilen şey buydu. Sen, yani insanoğlu, umut ile varolandın.
Doğdun, fakat sadece bedenen varoldun. Bedenen varolmanın ardından, kimliğin yaratılmaya başlandı. Bazı şanslı olanlarımız, doğumunda duyulan umut duygusunu yaşarken de sık sık gördüler. Bu kişilerden bazıları kendilerini şanslı hissetti, bazılarıysa şanssız. Şanslı hissedenler onlara karşı duyulan kontrollü umut duygusunun iyi yanlarını hissedebilenlerdi. Aile ve çevrelerinin umut duygusundan beslenebilen ve büyüyebilenlerdi. Şanssız hissedenlerse, onlara duyulan kontrolsüz umut duygusuyla baş edemeyenlerdi. Bu umut onlara öyle ağır, öyle büyük geldi ki, kendilerini bir şeyler olmak zorunda hissettikçe, bir şey olamamanın korkusuyla bir türlü baş edemediler. İşte onlar şanssız olanlardı. Şanssız olanlar sadece onlara karşı duyulan umut ile başa çıkamayanlar değildi elbette. Bir de ailesinden ve yakın çevresinden hiç umut duyulmayanlar vardı. Onlar da kendi aralarında ikiye ayrıldılar. Bazıları onlara karşı umut duyulmadıkça hırslandılar. Ben olmak, bir şey olmak konusunda duydukları hırsla kendi potansiyellerinin dışına çıktılar. İşte onlar şanslı olanlardı. Çünkü o insanlar, zaten ancak bir tehdit altında potansiyelinin dışına taşırabilen karakterlerdi. O aileler, fark etmeden çocuklarına yanlış bir yöntem ile doğru hareketi yaptırdılar. Ama elbette her çocuk, ailesinden alması gerekeni alamadı. Bazıları ise ailelerinden ve yakın çevrelerinden umut görmedikçe, öfke duygusuna kapıldılar. Bu insanlar kimsenin benden umudu yok düşüncesine kapılmaya zaten meyli olan, kurban konumunu güvenle bulanlarımızdı. İşte onlar da bu hikayedeki şanssızlarımız oldular.
Hiç bir aile tesadüf değildir.
Şanslı ve şanssız olmak, bizim olanlara sergilediğimiz tutumlarla ilgilidir. Çünkü varolma konusundaki tüm seçimler, başlangıçtan itibaren bize aittir. Ailesinin ona verdiği umutla mücadele edemeyenler de, ailesinin ona vermediği umut yüzünden kendini işe yaramaz hissedenlerde aynı insanlardır. Onlar kendinden umutsuz olanlardır. Onlar çareyi dışarda arayanlardır. Onlar yazgıyı hayata, kadere bırakanlardır. Onlar geleceği olmayanlardır. Halbuki verilen şey iyi de olsa kötü de olsa, oradan ne alacağımız bize kalmıştır.
Oluş'umuzu yaşamımız yaratır.
Senin dışında gerçekleşen her şey, açığa çıkabilmek için senin içsel onayını almak zorundadır. Yani seni kurban yapmayı başkaları deneyebilir, ama kurban olmayı kabul eden her zaman sensindir.
Umutsuz bir aileden doğan hırs, bir insanı potansiyelinin dışına çıkarabiliyorsa, herkesi çıkarır. Çünkü bedenen varolduktan sonra asıl varlığımızı ortaya çıkaracak şey de, tıpkı bizi dünyaya getiren umut gibidir. Fark şudur, doğacakken duyulması gereken umut ailededir, bedenen varolduktan sonra, yani doğduktan sonra kimliğimizi var eden varoluş için ihtiyacımız olan umut ise kendimizin içindedir.
İnsanın özü, benliği, kimliği, varoluştan sonra gelir.
Bizler bir kimlikle ve yazgı ile dünyaya gelmeyiz. O yazgı zaten bizizdir. Onu biz var ederiz. İnsanın yazgısı kalbidir. Eğer bir insan kendini sevmezse, kalbini kendi için çarpmazsa, yazgı o insandan men edilir. O insan hayat ona nasıl gelirse öyle yaşar. Dış dünya tarafından yönetilir ve hiçbir zaman var olamaz. O insanların çoğunlukla istedikleri şeyler de olmaz. Çünkü insanın kalbi, bir aynadır. İnsan dünyayı kalbinden yansıtır. O insan kendini sevmez ve kendine karşı umutlu olmaz ise, istediğini sandığı hiçbir isteği kendi için atan kalbinden çıkmadığından, kolay kolay dilek kapılarını da açamaz. Fakat bu bir ömür sürmek zorunda değildir. Bir insan varolmak istediği vakit varolur. Doğmanın şartı bellidir. Doğabilmek için gereken duygu umuttur. Umut bir başlangıç enerjisidir. Olayları başlatmaz fakat olaylara başlatma dirayeti sağlayabilir. İnsanın hayatını değiştirebilen şey, sahip olduğu umut ile yaşadığı olaylara verdiği tepkilerde saklıdır.
Kişi, başına gelen durumlara karşı tavrını değiştirdiğinde, başına gelecek olayların doğası da zamanla değişecektir.
🍋🍋🍋🍋🍋🥤🥤🥤