Geçmişin Kurtuluşu
- Şehval GÖRMEZ
- 2 Nis 2023
- 3 dakikada okunur

Geçmiş geceleri ağlayan, yeni doğan bebeğe bir benzer. Zaman geçtikçe ve o gün içinde yorulabilecek bir yaşam sürmeye başladıkça, uyumanın bir tür dinlenme eylemi olduğunu fark eder ve bunu baltalamayı keser. Fakat ağlamayı kesmesi için, zamana ihtiyacı vardır.
Geçmiş sizin yeni doğan bebeklerinizdir. Hele bir de o geçmiş içinde acı barındırıyor ise, o bebek için huysuz olduğu söylenebilir. Fakat huylu ya da huysuz, bebek bebektir. Onu büyütmek, onu eğitmek, onunla yaşamayı öğrenmek zorundasınızdır. Onu bırakamazsınız, ondan her ne olmuş olursa olsun mesulsünüzdür. Bir gün gelir, ben bununla baş edemiyorum da diyebilirsiniz, ama bu sadece bir yakarıştır, çünkü bilirsiniz, eninde sonunda onunla baş etmeyi öğreneceksinizdir. Başka çareniz yoktur, dahası geceleri ağlayan bir bebek ne kadar yorucu olursa olsun, ona karşı bir aidiyette duyarsınız. Bu aidiyet kaçınılmazdır, çünkü o size aittir, onu dünyaya getiren sizsinizdir, siz de ona aitsinizdir.
Tıpkı geçmişlerimiz gibi...
Orada ne olmuş olursa olsun, orası nasıl bir yer olursa olsun, oradan asla çıkamayız, yapmamız gereken onunla yaşamayı öğrenmektir. Onu yok saymak, bir insanın üst ve alt bilinci arasında kendi aklınca yapmaya çalıştığı bir anlaşmadan-kandırmacadan başka bir şey değildir. Geçmişi bastırmak, bir yanılgamadır. Çünkü insanın yaratılışı öyledir ki, bastırılmış her şey ortaya çıkmak için doğru zamanını bekler. İnsan zihninde, daha önce var olabilmiş bir şeyi; bir düşünceyi, fikri, anıyı, duyguyu, hatta en ufak bir fikir girişimini dahi yok etmek, neredeyse imkansızdır. İnsan zihni dipsiz kör bir kuyudan farksızdır. Orası öyle karanlık, öyle uçsuz bucaksızdır ki, ne oraya ne attığınızı bilebilirsiniz, ne de attıklarınızın ne halde olduğunu... Hatta orada ne kadar çok şey biriktiğinizi de bilemezsiniz... Bilebileceğiniz tek şey, yaşadığınız ya da hissettiğiniz her şeyin; her anın, orada herhangi bir suretle hala canlı olduğu gerçeğidir. Bu canlılığın en büyük kanıtına ise ''bilinç'' denir. Bilinç, düşünceler topluluğu demektir. Varoluşumuzdan bu yana düşündüğümüz her şey, bizim bilincimizi meydana getirir.
Bu yüzden bilincin besin kaynağı geçmiştir.
Geçmişi yok saymak, bir biçimde varlığınızın bir bölümünü yok saymaktır. Çünkü oradaki en berbat bir an dahi, sizde bir şekilde, bir düşüncenin doğumunu sağlayan annenin kendisidir. O geçmişi hiçe saymak, bugünkü düşünce sisteminizin zamanında can aldığı rahmi yok saymaktır.
Geçmişi silmek, kendini silmektir. İnsanların çoğu geçmişin bugün ile herhangi bir bağlantısı olmadığı kanaatindedir. Daha acınası bir hal vardır ki, onlara an'cılar, şu ancılar, anı yaşayanlar gibi hitaplar verilir. Onlara söylenmelidir, çünkü geçmişte şimdidir. Bildiğimiz zaman kavramı, yalnızca bizim bugünkü beden-zihin bağlantımızın anlam zeminine oturabilen bir doğrusal zaman yanılgamasıdır. Fakat zaman doğrusal değildir. Bilinmeyen-idraki zor bir zaman vardır ki, o da geleceğinin ve geçmişin de şu an olduğu zaman inancıdır. Söylemlerim size karmaşık gelebilir, fakat buna hazır olduğunuzda, okuduğunuz bir kelimeyle, ya da herhangi bir tabelada gördüğünüz bir imgeyle, ya da karşı komşunuzla yaptığınız bir muhabbet arasında, ya da öylesine karşınıza çıkan bir motto ile size kendini hatırlatır. Çünkü bu söylediklerim, bir kelime yığınından fazlasıdır. Bunlar bir tür tesirdir, fakat sadece hazır olanların hissedebileceği bir tesirdir. Bunları sindirmeye çalışmayın, sadece okumaya devam etmelisiniz. Çünkü her söylemim, size ihtiyacınız olduğu vakit tıpkı bugün olduğu gibi bir şekilde ulaşacaktır.
Sadece daha anlaşılır bir dille, söylemek istediğim şudur ki, anı yaşamak algısı sizi gerçeklikten uzaklaştırır. Benim size anlatmaya çalıştıklarım da anı yaşamaktır, fakat ''an'' her şeyi kapsamaktadır. Yani demem o ki, geçmişte, gelecekte şu andır. Tek bir zaman dilimi vardır, o da hakikaten şu andır, fakat geçmişi ve geleceği de ima eden şu an... Yaşadığınız her anı; her anıyı, iyisiyle kötüsüyle, güzeliyle çirkiniyle, hala yaşıyorsunuz. Yaşamaya devam ediyorsunuz... Üzgünüm ama bitmedi, bitmeyecekte. Çünkü hala oradasınız. Oraya arkayı dönmek, kendinize arkayı dönmektir. Çünkü bilinciniz, yani şu andaki sizi yaratan bilinciniz, hem geleceği hem de geçmişi barındıran bir tür kolektife aittir. Onun bir kısmını göz ardı etmek mümkün değildir. Yapmanız gereken ağlayan tarafınızı, yaralı olan tarafınızı gömmek değil, bastırmak hiç değil, aksine, ısrar ediyorum hakikaten aksine, oraya daha da bir ışık tutup, orada gerçekten ne olup bittiğini anlamaktır. Geçmiş geceleri ağlayan, yeni doğan bebeğe bir benzer... Zaman geçtikçe ve o gün içinde yorulabilecek bir yaşam sürmeye başladıkça, uyumanın bir tür dinlenme eylemi olduğunu fark eder ve bunu baltalamayı keser. Fakat ağlamayı kesmesi için, zamana ihtiyacı vardır. Geçmişinizle yaşamanın yolu işte tam anlamıyla budur. Geçmişteki her olay, o yıl, o tarihte ve o saatte bir şekilde gerçekleşen her olay, o an doğan bir bebekten farksızdır. Onu öldüremezsiniz. Çünkü o sizsiniz. Yapmanız gereken, onu büyütmek, hastaysa iyileştirmek ve yaşamayı öğretmektir. Sır budur.
コメント